Neden yazıyorum?

Ev geyi olduktan beri kendimce bir şeyler yapıp etmeyi sürdürüyorum. Bu bir yılı aşkın sürede çeşitli çeviri ve düzelti işleri aldım, yeni tarifler öğrenerek yemek becerilerimi ilerlettim, sporu hayatımın olmazsa olmaz bir parçası haline getirdim, Arapça öğrendim-öğrenmeye de devam ediyorum ve blogluyorum (sürüş derslerine başladığımı söylemiş miydim?). Bu yaptıklarımdan bir kısmını tümden gereksiz (Arapça) bulanlar, kendimi yormamın saçma olduğunu (çeviri-düzelti) düşünenler oldu. Herkesin düşüncesine saygı-sevgi eyvallah ama herkesin de bir çalışma ilkesi var anladığım kadarıyla. Kimi insan kendini yapıp ettiklerinde buluyor, kimi insan yap(a)madıklarında. Yani birinin rahatı başkasına batıyor, öbürünün muhtaç olduğu zorluk nedense bir başkasını yıldırıyor. Ben hayatının hiçbir döneminde deli meraklı olmamış, ama içinden gelenleri izleme konusunda görece kararlı bir çizgi tutturabilmiş biriyim. İçimden gelen şeyler tutkuyla dolup taşmıyor, yaptığın işe ya da hayata tutkuyla bağlanmak nedir bilmiyorum zaten. Ama bunun belki de daha basit bir versiyonu olan içinden gelen güzellikleri yavaşça açığa çıkarma konusunda giderek becerikleniyorum. Yazmak, bazen herhangi bir şeyi anlatmak, bazen bir dil oyunu oynamak, bazen yazmanın yalnızca yazmayla geleceğine inanarak, bazen de boşta kalarak yazmak benim hoşuma gidiyor, içimden geliyor. İnsanlarla yüz yüzeyken kelimelerle kuramadığım o süreğen bağlantıya kendi kendimleyken, ekranıma benden başka kimseler bakmazken ulaşabiliyorum bazen. Ne yazık ki birbirimizi cesaretlendirme konusunda pek zayıf bir milletiz. Devam et, her gün muhakkak yaz, kendi sesini bulmaya çalış diyen yalnızca bir iki kişi çıktı karşıma. Son zamanlarda yeni Arapça kursumun (daha yazmadım bile doğru düzgün) yoğunluğundan mıdır, yazıp yolladıklarımdan geri dönüş alamadığımdan mıdır ya da kendimi tekrarladığımı fark edip nasıl daha iyi olur bu iş diye düşünmelere daldığımdan mıdır nedir bloglayasım gelmiyordu içimden. Bir de başlangıçta 4, sonra 3'e inen bloglarımın ayr gayrılığı zihnime yük bindiriyordu, ne yalan söyleyeyim! Blogger'daki bir takım değişikliklerden ötürü diğer iki bloğuma giriş yapılamadığını öğrenince taşınmaya karar verdim. Şarkı sözlerinden başlayıp LGBTİ+ temalı makalelerin çevirilerine doğru genişlettiğim, kelime önerilerinin yanı sıra dil-kültür meselesi üzerine rahaaat bir şekilde düşünmek istediğim Çeviri Uyduru bloğumda ne varsa, giriş tarihleriyle birlikte artık burada. Ayrıca İngilizce de yazayım, hele de gezip gördüğüm yerlerden, biraz da evini vatanını yaratmakla ilgili düşüncelerimden parçalar koyayım diye açtığım Home(land)maker yazılarını da yine giriş tarihleriyle birlikte buraya aldım. Esasında kendi kendime takılma ve kayıt tutma niyetiyle giriştiğim bu blog işinde zamanla dilimin beğenilere göre değişmeye yattığı yerler oldu. Bundan sonra biraz daha "içimden geldiği gibi" gitmek istiyorum. Selametle!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dillerden düşmeyen 12 Arapça ifade

Norveççe Öğrenmeye Nereden Başlamalı?

Norveç'in "ayıp" gençlik dizisi: Skam